30 Temmuz 2013 Salı

Hayvanat Bahçesinde Fotoğraf Çekimi

Hepimiz zaman zaman fotoğraf çekebilmek için konu arayışına gireriz. Çevremizde en kolay bulunabilecek objelerden başlamışızdır fotoğraf çekmeye. Örnek olarak çiçek, bitki, böcekler, kedi ve köpek gibi hayvanlar fotoğrafa yeni başlayanların en çok kullandıkları konular olurlar. Gel gelelim gün olur ki artık bunlardan sıkılır ve yeni arayışlar içine gireriz. İşte bu noktada imkanı olanlar için hayvanat bahçeleri güzel bir çözüm olabilir. Bataryalar şarj edilir, kartlar boşaltılır ve hayvanat bahçesinin yolu tutulur. Ne var ki, pek çok kullanıcı bin bir ümitle gittiği hayvanat bahçesinde hayal kırıklığına uğramakta. Bir çok fotoğraf çektikleri halde kompozisyon asla tatmin edici olmamakta. En çok karşılaşılan şey, aşağıdaki örnek fotoğrafta görüldüğü gibi, hem hayvanların sağlığı için hem de insanların güvenlikleri için kullanılar demir parmaklıklar ve tel kafeslerin fotoğrafçı tarafından yok edilememesi ve bu tellerin kadrajın tam ortasında belirmeleridir.
Makinenin önündeki teller fotoğrafın netliğini bozmuş

Peki neden böyle olmakta? Minimum netlik kaybını nasıl sağlarım?
Bu soruyu kendine soran bir kişinin ihtiyacı olan bazı bilgiler var demektir. Aslında kompozisyon konusunu saymaz isek, bu bilgiler fotoğrafçılığın temel ve en önemli kavramlarıdır. Bu kavramlar DİYAFRAM, ENSTANTANE VE ISOdur. Bu üç kavram içinde ise bizi şu an esas ilgilendiren DİYAFRAM olmalıdır. (Diyafram nedir bilmiyorsanız TIKLAYIN.)

Daha önceki yazılarda da bahsedildiği gibi bir objenin önündeki ve arkasındaki nesnelerin flulaşıp yok edilmesi net alan derinliği ile ilgili olup, net alan derinliği ise objektifimizin (DSLR-Like ise makinemizin diyebiliriz) sahip olduğu odak uzaklığı, diyafram aralığı ve obje uzaklığına bağlıdır.
Diyaframın sayısal değeri ne kadar düşükse, odak uzaklığımız ne kadar büyükse ve bunlarla birlikte objeye ne kadar yakınsak, odaklamış olduğumuz objenin önünü ve arkasını o kadar kolay yok edebiliriz.

Anlaşılır biçimde mevzuyu sona bağlamak için yukarıdaki hatalı fotoğraf üzerinden örnek verelim ve konuyu daha somut bir biçimde ele almış olalım. Ortamın nasıl olduğunu ve kişinin elinde nasıl bir lens olduğunu bilmiyorum; fakat bu fotoğrafı çeken ben olsaydım nasıl çekerdim ondan bahseyim. Burada doğru netlik için yapılması gereken ilk şey makinayı AV moduna alıp diyaframı en küçük (sayısal olarak) değere getirdikten sonra, eğer elimizdeki lens zoom lens ise mümkün mertebe zoom yapmaktır. Daha sonra ise yaklaşılabilindiği kadar öndeki tellere yaklaşılır ve fotoğraf çekilir. Konunun durumuna göre bu görüntü kirliliği azalsa da mutlaka bir netlik kaybı yaşanır. En az netlik kaybını en yüksek zoom sağlarken f/2.8 gibi sabit diyaframı bulunan lenslerle alırsınız ki, zaten böyle bir ekipmanı olan bu yazıyı okumak gereği hissetmez :) Hatta bazen hayvanlar öyle mahsun bakarlar ki, bu duyguyu fotoğrafa yansıtmak için siz bu teller fotoğrafa girsin diye uğraşırsınız... Peki, ince teferruatlara girmeden sadece benim bu dediğim gibi yapılırsa ne olur? İşte böyle bir şeyler:












25 Nisan 2013 Perşembe

Duman Fotoğrafı Çekelim

Duman fotoğrafı, soyut çalışmalara güzel bir örnektir. Güzel kareler elde edilebildiği gibi, bu iş için çok pahalı ekipmanlardan oluşan bir düzenek kurmamıza gerek kalmıyor. Bize lazım olacak şeyler:

1) Karanlık bir ortam (epey epey karanlık)
2) Siyah, ışığı geri yansıtmayacak bir fon.
3) Kuvvetli bir ışık kaynağı (iki tane de olabilir) ancak arka fonu aydınlatıp hoş olmayan grimsi bir fona sebebiyet vermemesine dikkat etmemiz lazım. Bunu da ışıkların açılarıyla oynayarak sağlarsınız.
4) Tütsü kullanılabilir ancak, metal bir kap içine koyulmuş toz Türk kahvesi de iyi iş yapıyor, tavsiye ederim.
5) Mümkünse tepe flaşı, yoksa dahili flaşı kullanabilirsiniz.
6) 18-55, 17-50 ya da 50 mm gibi bir lens.

Önce arka fonu hazırlıyoruz. Siyah fonun kap içindeki kahveden az uzakta olmasında yarar var. Ortamı karartıyor, ışık kaynaklarımızı açıyoruz. Sahneye şöyle bir bakalım ki, arka planda yansımayı en az seviyede tutmak için gerekli açıları ışıklarımıza verebilelim. Sonuçta makine, görülen neyse onu çekecektir. Makinemizi "M" moduna alıyoruz. Bize esas lazım olan şey düşük enstantane değeri. O yüzden enstantane değerini en az 1/125 olacak şekilde ayarlıyoruz. Diyafram değerimiz sayıca çok düşük olmamalı. Çünkü duman sürekli hareket halinde olacak. Bu da net alan derinliği problemi oluşturur ki, netlemeyi yapıp çekene kadar az geriye yönelen duman deklanşöre bastığımızda flu çıkabilir. İşte bu sorunu ortadan kaldırmak için diyaframı sayısal olarak yüksek bir değere getiriyoruz. f/8, f/11 iş görecektir...  Aslında f/2.8 de de çekilebiliyor; ancak çok güzel kareler çoğu kez çöp olabiliyor.

Şimdi kahveyi çakmakla yakalım. Duman yükselmeye başladıktan sonra mevcut ayarlar ile bir çekim yapıyoruz. Sonuç ışık kaynaklarının kuvvetine bağlı. Eğer aşırı pozlama yani aşırı parlaklık oluşursa enstantane değeri ve diyafram değerini az yükseltebiliriz. (Mesela diyaframı f/11 den  f/14'e, enstantaneyi 1/125'ten 1/250'ye almak gibi)
Eğer sonuç çok az pozlanmış ise eğer, yani karanlık ise, o zaman diyaframın sayısal değerini biraz düşüreceğiz, yine olmazsa eğer flaşa müracaat edeceğiz.
Flaşı açıyoruz, enstantaneyi 1/200, 1/250 artık makinemiz neye müsade ediyorsa getiriyoruz. Yakın plandan çekim yapılacağı için flaş ışığı yetecektir. Diyaframı yine bir kaç kare çekerek ayarlıyoruz. Zaten doğru pozlamayı bulduktan sonra insan ister istemez epey bir fotoğraf çekiyor.
Bütün fotoğrafları çektikten sonra, bilgisayara atıp PS gibi programlar vasıtasıyla renklendirme yapıyor, göze ilginç gelen yerleri keserek duman fotoğrafımızı elde ediyoruz.

Örnek Sonuç:






24 Nisan 2013 Çarşamba

Hangi DSLR Fotoğraf Makinesini Tercih Etmeli

Ülkemizde günümüzde dört ana marka DSLR konusunda sağlam bir pazara sahip. Genç kuşağın fotoğrafa olan merakının fazla olması, bu firmaların sürekli model güncellemesine, dolayısı ile de mağazalarda tren vagonu gibi art arda dizilmiş DSLR tipi fotoğraf makineleri görmemize neden olmaktadır. Bu makinelerin fiyatları ise standart bir kit lens ile düşünürsek 1000 TL den başlayıp 10000 TL ve üzerine kadar çıkabiliyorlar. Peki bu kadar fiyat farkının sebebi nedir?
DSLR dünyasında fiyatı belirleyen ilk unsur olarak makinelerde bulunan sensör / algılayıcı farklılığını gösterebiliriz. Bilindiği gibi DSLR makineleri de kendi aralarında "FULL FRAME" ve "CROP SENSÖR" olarak iki ana gruba ayırıyoruz. Full frame, yani tam kare, dediğimiz makineler crop sensör (APS-C) gövdelere göre nispeten daha pahalı makinelerdir. Full frame gövdeler, her zaman için daha kaliteli görüntü verirler. Full frame sensörlerde çarpan etkisi yoktur, dolayısı ile lens hangi mm değerindeyse o mm'nin gerçek görüntüsünü alırsınız. Canon'un crop sensörlerinde 1,6; Nikon'un crop sensörlerinde 1,5 crop çarpanı vardır. Bu şu demek oluyor:
Eğer siz 50mm'de Canon'un crop sensörü ile bir çekim yaparsanız 50x1,6=80 mm ile çekilmiş gibi bir görüntü elde edeceksiniz. Zaten bu değere 35mm film eşdeğeri diyorlar. Siz aynı 50mm odak uzaklığı ile aynı objeyi "FULL FRAME" bir sensörle çekerseniz gerçek tam anlamıyla 50mm ile çekilmiş bir fotoğraf alırsınız.
Alttaki örnekte sol taraftaki fotoğraf 50MM ve Full frame bir sensörle; sağ taraftaki fotoğraf ise yine 50MM fakat crop sensörle çekilmiş. Sanırım bu örnekle sensör boyunun fotoğrafa en önemli etkisinin ne olduğunu güzel bir şekilde anlatabilmişimdir.

50mm'de full frame ve crop farkı




Aşağıdaki resimde Full frame ve Aps-c (crop) sensör arasındaki ebat fark daha net olarak görülebilmekte.


Aps-c ve Full Frame
 Full frame gövdelerin Aps-c (crop) gövdelere göre elbette çok büyük artıları var. Daha iyi bokeh (bulanıklaştırma) etkisi, daha yüksek ISO başarısı, daha yüksek fotoğraf kalitesi gibi pek çok üstünlük full frame (tam kare) sensöre aittir.

Peki gelelim hangi makinede hangi sensör kullanılır, hangi modeller "Full Frame", hangi modeller crop sensör.

Nikon grubunda,
D600, D700, D800
Modelleri Nikon'un başlıca Full frame modelleridir.

Canon grubunda ise
5D, 5D MarkII, 5D MarkIII başlıca Full frame modellerdir.

Nikon D3100, D3200, D5000, D5100, D5200, D7000, D7100, D80, D90 ise Nikon'un CROP gövdeleridirler.
Canon 400D, 450D, 500D, 550D, 600D, 650D, 20D, 30D, 40D, 50D, 60D, 7D makineler Canon'un CROP gövdeleridirler.

Full frame gövdeler uzmanlaşmış kullanıcılara hitap ettiği için yeni başlayanlar için tavsiye de edilmez, tercih de... O yüzden yazının devamında artık Crop gövdeler üzerinden devam edeceğim.

Peki hangi fotoğraf makinesi tavsiye edilir?

Yazımın başında dört ana markadan bahsettim. Bunlar Canon, Nikon, Pentax ve Sony idi. Bu dört marka içinde ülkemizde en çok tutulanlar Nikon ve Canondur. Aslında ne Pentax ne de Sony kötü markalardır; fakat dünden bugüne bu pazarın iki dev firması Canon ve Nikon olmuşlar. O sebepten dolayı yeni başlayacak kullanıcılar genelde şu yanlış soruyu sorarlar:

- Canon mu mantıklı, Nikon mu?
Aslında bu soru hem yanlış, hem cevapsız, hem de eksik bir sorudur. Yanlıştır; çünkü ne Canon Nikon'u, ne de Nikon Canon'u aratır. İkisinin de kendilerince göre artı ve eksileri vardır. Mesela, Canon makinelerde AF, yani otomatik odaklama yapan motor sorunu yaşamazsınız. Eski, yeni her canon lensi sorunsuzca kullanabilirsiniz. Bu da size yarın eski model bir lensi ucuza alıp taktığınızda AF motorunun kullanımı konusunda avantaj sağlayacaktır. Nikon'da ise eski model lensleri yeni makinelere taktığınız zaman AF'yi çalıştıramaz, dolayısı ile siz de Manuel Netleme kullanmak zorunda kalırsınız. Tabi güncel lenslerin hepsinde AF motoru bulunduruyor Nikon; fakat biraz maliyetli olabilmekte. Öbür yandan, sensör büyüdükçe imaj kalitesi de artar demiştik. İşte Nikon ve Canon kıyasına girerseniz Nikon sensörünün Canon'a göre daha büyük olduğunu görürsünüz. Canonlarda crop faktör 1,6 iken Nikonlarda 1,5 dir; bu da Nikon sensörünün daha büyük olduğu anlamına gelir. İşte bu yüzden "CANON MU, NİKON MU MANTIKLI" sorusu yanlıştır bence. 

İkinci olarak bu soru cevapsızdır demiştim. Cevapsızdır; çünkü hangisini almanın mantıklı olduğunu ancak siz bilirsiniz. Bir DSLR alıyorsanız buna (hemen değilse bile bir müddet sonra) mutlaka değişik lensler alacaksınız. Lens dediğiniz ekmek alır gibi alınmıyor, bunun belli bir maliyeti var. 800, 900, 1000, 1500, 2000 TL'lik lensler almak isteyeceksiniz. Yeri gelecek iki lens arasında kalacak ve deneme fırsatı bulmanız gerekecek. İşte bu noktada çevreniz devreye girer. Üç tane dostunuzda Canon makineler var iken siz gider Nikon alırsanız bu fırsatı kaçırabilirsiniz mesela. İşte bu yüzden de bu soru cevapsızdır, cevabı sizdedir. Hangisi içinize sinerse odur.

Bu soru aynı zamanda eksiktir; çünkü sadece Canon ve Nikon üretmiyor bu DSLR makineleri. Pentax ve Sony de var bu pazarda. Mesela, siz Canon 60D gibi bir makineyle saniyede 5,6 kare fotoğraf çekerken yanınızdaki Sony'cinin 10 kareyi 1 saniyede çektiğine şahit olabilirsiniz. İşiniz "Anı Yakalamak" olacaksa niye düşünmeyeceksiniz? Ya da video çekimi ile ilgileniyorsanız gün gelip Sony haricindeki makineler sizi tatmin etmemeye başlayabilir. İşte bu sebepten dolayı da, Canon mu Nikon mu sorusu eksik bir soru olur.

Hangi Segment Bana Uygun? 
Yine de yazımıza dünya pazarına kök salmış iki dev olan Canon ve Nikon üzerinden devam edecek olursak, bu markaların da ürünlerini kendi aralarında segmentlere ayırdıklarını görürüz.
Kısaca Canonlar için 1000D ve 1100D modelleri en alt giriş seviyesi modelleridirler. 1100D, 1000D'ye göre çok daha gelişmiştir. Fakat ergonomik açıdan ve gövde malzemesi bakımından düşük seviye bir makinedir. 12mp lik algılayıcıya sahiptir.
Canon 450D,500D,550D,600D,650D ise aralarında bazı işlevsel ek menü ve işlemci farkı haricinde fark bulundurmayan giriş seviyesi makinelerdir. Bu makinelerde 600D ile döner ekran kullanılmış, 650D ile de Digic 5 işlemciye geçilip dokunmatik ekran ve video oto focus özelliğe geçilmiştir. Bu makinelerin hepsini deneme imkanı buldum; hepsi de benzer imaj kalitesi (hatta aynı) sunuyor. Herbiri, standart bir kullanıcıya yetecek makinelerdir.
Canon 20D,30D,...60D ye ise girişin orta segmenti deniyor. Genel olarak enstantane hızları 1/8000'e kadar düşebilmekte. (üsttekiler 1/4000) Bu makinelerin daha üst sınıf birer makine oldukları konusu tartışmalı olsa da, gövdede kullanılan malzeme farkı ve ergonomi bile yetiyor bu sınıflandırmanın geçerli olmasını sağlamaya. Bunlar da crop sensör olduğu için imaj kalitesi hemen hemen aynı olacaktır...
Canon 7D, Canon'un crop makinelerinin en üst sınıfını temsil ediyor. Bu makinede crop bir gövdeye sahip olmasına karşın, hem ergonomik açıdan hem kullanılan malzeme farkından hem de yüksek çekim hızı gibi özellikler bakımından diğerlerinden de bir adım öndedir.

Nikonlar için,
D3100 giriş seviyesi bir makine olup en alt kademede. Onu D3200 takip ediyor.
D5000 giriş seviyesi olup 3XXX sınıfının bir üstüdür. D5000'den sonra D5100 çıktı ki, güzel bir gövdedir. Şu anda bu sınıfta en yeni model olan D5200 24mp lik sensör, 39 AF noktası ile bu sınıftaki tek makine.
D7000 ve D7100 ise 5XXX sınıfın bir üstü olarak biliniyor. Aynı Canon'daki gibi bazı farklılıklar da mevcut olup, fotoğrafta herşeyin başı olan SENSÖRLER HEPSİNDE CROP'tur.

Tüm bu anlatınları aslında tek cümleyle özetleyebiliriz: 
Markalar arası crop sensörlü gövdelerde fiyat farkları model ve ekstra özelliklerden kaynaklı olup iyi bir lens ile hepsinden kaliteli sonuçlar alabilirsiniz.
Marka seçimine gelince, bu tamamen size kalmış bir şeydir. Çevrenizde kolayca deneyip görebileceğiniz markalara yönelebilirsiniz.
Bir de üstüne basa basa söylemek istediğim bir şey var: Makine gövdesinden ziyade lense yatırım yapmak her zaman daha karlı sonuçlar getirecektir. Örnek olarak, Canon 550D'ye takılı bir 50mm f/1.8 lensle yapılan portre çekimi, Canon 60D'ye takılı 18-55 kit lens ile yapılan portre çekiminden çok daha kaliteli olacaktır. Mantıklı yatırımlar, güzel sonuçlar getirir.

18 Nisan 2013 Perşembe

Fotoğraf Makinesi Seçimi

Fotoğrafçılık dijital ortamda yer edinmeye başladı başlayalı özellikle başta genç kesim olmak üzere insanlarda fotoğrafçılığa karşı ilgi artar hale geldi. Bu da üretici firmaların her segmentte daha bol çeşit ürün arzetmeye başlamalarına sebebiyet verdi. Canon, Nikon ve Sony gibi firmalar her kesime hitap eden ürünlerini her yıl en az birer ürün ekleyerek çeşitlendirmekte. Durum böyle olunca da tüketici olarak bizlere ürün seçimi konusunda bir sürü alternatif sunmaktalar. Ancak bu çeşitlilik kullanıcıların leyhine bir gelişme gibi görünse de bazen insanların yanlış seçim yapmasına sebep olabiliyor.
Bir de işin çevre faktörü var. Özellikle ortaöğretim ve lise çağındaki gençlerin, arkadaşlarında veya yakın akrabalarında gözlemledikleri fotoğraf hobisine karşı bir özenti beslemeleri, onlar gibi bu işe heves etmeleri; fakat nereden ve nasıl başlamaları gerektiği konusunda doğru bir fikir edinmemiş olmaları, bazen bu gençlerin hem kullanım amacına uygun olmayan bir makine seçmelerine hem de ailelerini gereksiz yere zor durumda bırakmalarına neden olmakta. Zira fotoğrafçılık, hobi olarak bile yapılıyor olsa, hem teknik bilgi hem hayal gücü hem de maddi imkan gerektiren bir iştir. Şahsım adına konuşacak olursam, 1700-3500 TL arasındaki makineler için ailelerini ikna etmeye çalışan 14-15 yaşlarındaki gençlerin ve "olsa da alsak" diyemedikleri için ezile büzüle, kırk dereden kırk su getirerek çeşitli bahaneleri öne süren ebeveynlerin varlıklarına büyük alışveriş merkezlerine her girişimde şahit olmaktayım. Zaten teknik bakımdan o derece gelişmiş makineleri o yaştaki gençlere sunmak (GENELLİKLE) hem maddi israf hem de o gencin fotoğrafa olan merakının yok olmasıyla sonuçlanacaktır. Çünkü kullanamayacak, kullanamayınca da soğuyacaktır.
Peki büyüklerde durum farklı mı? Aslında büyüklerde de benzer bir durum sözkonusu. Tek fark: Belki sizin elinizde kendi paranız var, kimseden medet ummuyorsunuz. Ama şu unutulmamalıdır ki, bir fotoğraf makinesi alıyorsanız kendinize soracağınız ilk soru: Ben bunu hangi amaçla alıyorum ve ne çekeceğim? sorusu olmak zorundadır. Zira amacınız dışındaki bir makineye para sayıyorsanız, bilin ki paranızı çöpe atmış oluyorsunuz.

Peki hangi amaca göre hangi tür makineyi kullanmalıyım?

Günümüzde genel kullanıcı tarafından üç tür fotoğraf makinesi kullanılmaktadır. COMPACT denilen küçük makineler, DSLR-like (Melez, Yarı DSLR gibi adlarla da anılırlar) türü makineler ve D-SLR (Digital Single Lens Reflex) diye adlandırılan amator ve profesyonel anlamdaki kullanıcılara hitap eden makineler bu üçlüyü oluşturan çeşitlerdir. Şimdi bu üç türü kullanım alanlarına göre tek tek açıklayalım:

COMPACT FOTOĞRAF MAKİNESİ: 
Compact

Compact makineler diğer tür makinelerin içinde en küçük yapılı olan, taşınması kolay olan, üzerinde kullanıcıyı yönlendiren çeşitli modlar bulunduran (Portre, Manzara, Close- up / Yakın çekim, vs..) kullanımı kolay, fiyat üst sınırı çok pahalı olmayan fotoğraf makineleridir. Bu makinelerle genelde hatıra, piknik, aile fotoğrafları gibi fotoğraflar çekilir. Aynı zamanda sigortacılık / ekspertizlik yapanlar da taşıma ve kullanım kolaylığı sebebiyle genelde bu tip makineleri tercih ederler.
Compact / Kompakt makineler hem kendi boylarının küçük olmasından hem gayet minik bir algılayıcıya sahip olmalarından hem de lens ekipmanının sabit (değişemez) olmasından dolayı profesyonel anlamda fotoğraf kalitesi sunmazlar.
Yeni nesil makinelerde kompakt makine bile olsa "M" yani manuel ve AV, TV gibi modları görebiliyoruz. Bu modları kullanmayı bilen kullanıcı uzun pozlama, HDR gibi fotoğrafları yine çekebilir; fakat yukarda belirtilen sebeplerden dolayı PROFESYONEL KALİTE sunmazlar.

DSLR-Like TÜRÜ MAKİNELER:
DSLR-like

Bu sınıftaki makineler aslında COMPACT makinelerdir diyebiliriz. Fakat üreticiler zamanla doğan talepten dolayı böyle bir sınıfa girmek ihtiyacını hissetmişler. Bu makineler görünüş itibarıyla compact makinelerden çok daha büyüktürler. Tıpkı bir DSLR boyuna yaklaşan gövdeleri, çeşitli ayar kadranlarının bulunması, AV, TV, M gibi modları daha rahat kullanım avantajı sağlaması (Küçük kompaktlara göre), genelinde makro çekimlerde tatminkar sonuçlar elde edilmesi gibi avantajları göz önüne alındığında küçük kompaktlara göre gerçekten gelişmiş makinelerdir. Bu tip makinelerin zoom kabiliyetleri çok yüksektir. Önlerindeki lens dürbün gibi çalışmakta. Eğer çok fazla zoom ihtiyacınız var ve bütçeniz çok çok iyi değilse DSLR-like türü bir makineyi tercih edebilirsiniz. Zira normal bir DSLR makinede (35mm karşılığı) 840, 900, 1000 gibi mm değerlerinde fotoğraf çekmenizi sağlayacak lensler size bir servete mal olacaktır. Fakat DSLR-like türü makinelerin sensörlerinin ufak olması, crop factor değerinin yüksek olmasına ve dolayısı ile zoom miktarının yani yakınlaşmanın yüksek olmasına sebep olur. Tabi bu yakınlaşma DSLR makinelere kıyasla görüntü kalitesini düşürecektir.
DSLR-like türü makineler sabit lensli makinelerdir, objektifin değiştirilmesi söz konusu olamaz. Zoom ve netleme bazı markalarda elektronik motor sayesinde yapılırken, bazı markalarda zoom manuel ve netleme hem manuel hem de elektronik olarak (AF) kullanılır. Yeni ürünlerde RAW çekim yapan DSLR-like makinelere de rastlanmakta. RAW, pro kullanıcıların vazgeçilmezidir. Fakat hem sensörünün küçük olması, hem genelde sabit diyafram değerli lens kullanılmaması, eğer ki fotoğraf işinde ilerlemeyi düşünüyorsanız size kısa zaman sonra yetersiz kalmasına sebep olacaktır.

Flickr'dan örnek DSLR-like fotoğrafları görmek için TIKLAYIN

D-SLR MAKİNELER:

DSLR

DSLR makinelerde durum diğerlerinden çok farklıdır. DSLR'lar hem kompakt hem de DSLR-like türü makinelere göre çok daha masraflıdırlar; fakat yine onlara göre görüntü kalitesi çok daha iyidir. En kötü DSLR, en iyi DSLR-like makineden daha kaliteli sonuç verirse şaşmayın. (Hatırı sayılır bir lens ile)
Sony haricinde ayna sistemi kullanılır. Sony ise yarı geçirgen ayna olarak adlandırılan bir sistem kullanıp vizörü elektronik yapmayı tercih etmiştir. Bunun da kendisine göre artı ve eksileri var; fakat burada amacım marka model tavsiyesi olmadığı için genel olarak DSLR özelliklerinden ve kimlere uygun olduklarından bahsedeceğim.
Öncelikle şunu unutmamak gerekir:
DSLR makineler, fotoğrafa merak duyan, kendini bu yolda geliştirmek isteyen kullanıcılara hitap ederler. (Aile fotoğrafı, piknik fotoğrafı çekecekseniz kompakt tercih edebilirsiniz)
DSLR makinelerde objektif seçimi gövdeden bile daha önemlidir. Giriş ve orta segmentteki makinelerin hemen hemen hepsinde aynı ebatta sensör kullanılıyor olması aynı lens ile hepsinde aynı  (ya da çok yakın) görüntü kalitesi almanıza sebep olur. Bu gövdeler arasındaki (aynı marka) fiyat farklılıkları ekstra menülerin bulunması, dokunmatiklik, döner lcd bulunması, dahili hdr modu gibi modların bulunması ve çıkış yılından kaynaklı olmakta. Yani siz Canon 600D, Canon 650D, Canon 7D, Canon 60D ile aynı lensi kullanarak fotoğraf çekerseniz hepsinden aynı (ya da çok yakın) kalitede fotoğraf alırsınız.
DSLR makinelerde her lens / Objektif ile her işi yapamazsınız. Makro fotoğraf istiyorsanız macro lens almak durumunda kalabilirsiniz. (Bir böceğin gözünü çekecek kadar makrodan bahsediyorum)
Çok geniş açı çekimler için başka, portre için başka lens kullanmak zorundasınız.
Bir DSLR aldığınızda size yanında 18-55 ya da 18-105 gibi kit bir lens verilebilir; fakat unutmayın ki sadece bu lensler ile o makineden gerçek anlamda verim almanız mümkün değildir.
Kısacası bir DSLR kullanıcısı olmak istiyorsanız bütün bu emek ve maliyete katlanmanız gerekir. Değilse lütfen paranızı boşa harcamayınız ve ailenizin maddi durumunu da zora sokmayınız. Yeni başlamak arzusunda olan her kullanıcı için bir DSLR-like türü makine bile uzun süre yeterli gelebilir.

17 Nisan 2013 Çarşamba

Doğal Yaşam

YAŞAM; AMA DOĞAL YAŞAM...
DOĞAL YAŞAM
 Fotoğraf: Serkan Aktepe ©

İMKANSIZ YOKTUR

İMKANSIZ YOKTUR; AMA SİZİ İMKANSIZLIĞA İNANDIRACAK GÜZEL BAHANELER ÇOKTUR.
Taştaki ağaç

 Fotoğraf: Serkan Aktepe ©

Kuru Ağaç

Bazen bir kuru ağaç olmak lazım duymayan, görmeyen ve de bilmeyen... Gerçeği sükunetin derinliklerine hapsetmeyi bilmek lazım. Görmüş, geçirmiş olmak... Herşeye rağmen dimdik ve ayakta olmak lazım. Baharı beklemek bir kuru ağaç gibi ihtiyar ama kökü toprağın derinliklerinde başı dimdik göklerde.


Fotoğraf: Serkan Aktepe ©

Güz Çiçekleri

Fotoğraflar: Serkan Aktepe ©
Güz Çiçekleri 1

Güz Çiçekleri 2

Güz Çiçekleri 3

SU DEDİĞİN


Sadece kiri pası, pisliği mi temizleyecek su dediğin? Benim memleketimin suyu ruhu da temizleyen türdendir halbuki. Arındırır insanı fani dünyanın telaşesinden, tasasından, derdinden. Sen oturup izlemesini bil yeter ki ey dost...

Fotoğraf: Serkan Aktepe©

Maksat Güzellik Olsun

GÜZEL HER ŞEKLİYLE GÜZELDİR...


Fotoğraflar SERKAN AKTEPE'ye aittir.












Harabe

Ne umutlarla, emeklerle, hayallerle dikilir bir bina... Meskenindir, toprağın, vatanın... Herşeyindir yani sıcak bir yuva. Ne günler gelir geçer, bir göz odada ne acılar paylaşılır ne sevinçler için eğlenir ahali. Sonra toprak oluverir toprak damın sahibi. Toprak dam da toprak oluverir sonra bir gün...
Karaman / Ermenek'te bir harabe...

Makro Uzatma Tüpü Nedir Nasıl Kullanılır (2)

Önceki yazımda makro uzatma tüpünün ne olduğuna, makineye nasıl bağlandığına, büyütme oranını nasıl hesapladığımıza değinmiştim. (Elektronik bağlantı içermeyen tüp tipi) O yazıya ulaşmak için TIKLAYINIZ.
Bu yazımda makro uzatma tüpleri ile fotoğraf çekme aşamalarından bahsedeceğim.

Makro çekimlere başlamadan önce bilmemiz gereken bazı şeyler olacak. Bunlar:
- Makro uzatma tüpü kullandığımızda büyütme oranıyla doğru orantılı olarak ışık ihtiyacı artar. Bu yüzden makro fotoğraf çekiminde ışık ihtiyacımız maksimum seviyelerdedir.
- Eğer bir böcek gibi hareketli bir objeyi çekecekseniz ekstra harici ışık kaynağına (ring / halka flaş gibi) ihtiyacınız olabilir. Çünkü hareketlenme ihtimali olan bu tip konularda enstantane değerini 1/250 1/125 gibi değerlerde tutmak isteriz bunu ise ancak bu şekilde sağlayabiliriz.
- Makro fotoğrafçılıkta eğer ki çekeceğiniz konu sabit ve ring / halka flaş gibi ışık kaynaklarına sahip değilseniz mutlaka tripot / monopot gibi sabitleyici bir ekipman kullanmak zorundasınız demektir.
- Makro fotoğraf çekiminde karşılaşılan en büyük problemlerden birisi de alan derinliğinin çok sığ olmasından dolayı objenin tümünde netlik sağlayamamaktır. (Bir çiçeğin ortasının net, yapraklarının flu çıkması gibi) Bu etkiyi yok etmek için diyafram değerini kısarız. Yani diyaframın sayısal değerini yükseltiriz. (Bkz-> Diyafram Nedir, Fotoğrafı Nasıl Etkiler konusu) Fakat bu durumda da hem ışık ihtiyacımız artacak hem de vizörü kullanmamız çok zorlaşacaktır. Çünkü kısılan diyafram lensten az ışık geçmesine sebep olacak ve vizör karanlık gözükecektir. Bunun sebebi, elektronik bağlantısı bulunmayan bir tüp kullanılması ve diyaframın bizzat bizim müdahalemizle kısılmış olmasıdır. Diyafram ve ayarları ile ilgili olarak sonra yine bahsedeceğim.
-Makro fotoğraf her ne kadar büyütme ile ilgili olsa da burada unutulmaması gereken şeylerden birisi de, eğer ki kompozisyon bir işe yaramıyorsa ne kadar büyütme yapılırsa yapılsın kompozisyonsuz fotoğraf her zaman çöptür. Büyütme yerine göre ve gerektiği kadar yapılmalıdır.

Bu önemli hatırlatmaları yaptıktan sonra uygulamaya geçelim.
Öncelikle konumuzun ne olduğuna karar verdikten sonra konumuzu elimizden geldiği ölçüde ışıklandıralım. Makinemizi tripotumuza sabitleyip, objeye yakın bir noktaya kuralım. Makro uzatma tüpümüzün kaç parçasını kullanacaksak hazır edip yakınımızda bir yere koyalım. Makinemizi AV moduna (diyafram öncelikli mod) alalım. Diyaframı konumuza göre f/11 f/22 arası bir değere ayarlayalım. (Hangi tip konularda hangi değerleri kullanacağınızı zamanla edineceğiniz tecrübeyle kesin olarak bilebilir duruma gelirsiniz. Sayısal değeri artırdıkça netlik problemi azalacak; fakat ışığa ihtiyaç da o denli artacaktır) Alttaki fotoğrafta lens çıkarma düğmesinin hemen altında küçük bir düğme daha gözükmekte, o düğme ALAN DERİNLİĞİ ÖN İZLEME düğmesidir, o düğmeye basalım. O düğmeye basılıyken aynı anda üstündeki lens çıkarma düğmesine de basıp, alan derinliği ön izleme tuşundan elimizi çekmeden lensi sökelim. Bunu yapmamızdaki temel amaç, Canon marka makinelerde lensler normalde en açık diyaframda dururlar ve siz fotoğrafı çektiğiniz anda ayarladığınız değere kısılıp sonra geri eski hallerine dönerler. Fakat bu makinelerde alan derinliğini önceden görmek isteyen kullanıcılar için böyle bir tuş mevcuttur. Bu tuşa bastığınızda diyafram makinedeki sayısal değere gelir ve siz de alan derinliğini kontrol edebilirsiniz. İşte biz bu şekilde diyaframı kendi istediğimiz değere getiriyor ve lensimiz diyafram halkasını geri açmadan biz lensi sökmüş oluyoruz.
DİKKAT: YUKARIDA KIRMIZI İLE YAZILMIŞ İFADELER CANON MARKA FOTOĞRAF MAKİNESİ KULLANICILARI İÇİN GEÇERLİDİR. EĞER FARKLI BİR MARKAYA SAHİPSENİZ BAŞKA YÖNTEMLER KULLANMANIZ GEREKECEKTİR.

Lensi bu şekilde söktükten sonra lensin yerine makro uzatma tüpümüzü takıyoruz. Onun da önüne lensimizi monte ettikten sonra artık makinemiz makro çekim için hazırdır.

Peki bunun başka, daha kolay bir yolu yok mu?
Elbette var, eğer siz makinenize uyum sağladığına emin olduktan sonra eski model, üzerinde diyafram halkası bulunan ikinci el bir lens temin ederseniz bununla da uğraşmanıza gerek kalmaz. Çünkü lens üzerinde bulunan diyafram halkası vasıtasıyla lensinizi istediğiniz an istediğiniz değere getirebilirsiniz.

Peki Çekimi Nasıl Yapabilirim?

Çekim için objektifinizi istediğiniz büyütme oranına ayarlayınız. Büyütme oranı, sizin objektifinizin mm değerine bağlıdır. Daha sonra objeye makineyi iyice yaklaştırıp vizörden de konuyu takip ederek objektifinizi manual focus (MF) moduna alıp konuya elle odaklanın. Eğer vizör çok karanlık ve makinenizde canlı izleme özelliği var ise Netleme yaparken canlı izlemeyi kullanabilirsiniz. Makinenizde mümkün ise kablolu ya da kablosuz kumanda bağlı olsun; zira bu çekimlerde mm'lik oynama netliği yok edecektir. Eğer kumandanız yoksa mutlaka zamanlayıcıyı kullanın. Uygun kompozisyonu yakaladıktan deklanşöre basabilirsiniz. Sonrası mı? Aşağıda ;)

Çiçek

Minik Kaktüs Çiçeği

Toz Şekerim

Uğur böceği maketinin damladan yansıması

Makro Uzatma Tüpü Nedir Nasıl Kullanılır (1)

Fotoğraf hobisine yeni başlayan arkadaşlar genelde makro çekimlere daha bir ilgili oluyorlar; fakat pek çoğu istediği ya da fotoğraf paylaşım sitelerinde gördüğü gibi fotoğraflar elde edemiyor. Daha önceki yazımda makro fotoğraf çekerken ne gibi yöntemlere başvurmamız gerektiğinden kabaca bahsetmiştim. Eğer bu yöntemler ile ilgili bir bilginiz yoksa ilk önce buraya tıklamanız daha iyi olacaktır.

Ben şahsım adına ters objektif ya da filtre kullanımı yerine uzatma tüpü kullanmayı tercih ediyorum. Bunun sebebi: uzatma tüpü kullanmak hem filtre kullanımında olduğu gibi görüntü kalitesini çok fazla ödün vermememizi sağlıyor hem de ters objektif yönteminde kullanamadığımız netleme halkasını kullanmamıza olanak sağlıyor olması.

Uzatma tüpünün bir diğer avantajı da (elektronik bağlantıya sahip olmayan tüpleri kullandığınızı varsayarsak) ilerde elektronik bir tüp kullanmaya başladığınızda neyin ne olduğunu öğrenmek zorunda kalmayacak olmanızdır.



Uzatma tüpünü makineye nasıl bağlarız? 

Uzatma tüpleri genelde 3 adet tüp ve 2 adet bağlantı aparatından oluşan 5 parçalık bir set halinde satılırlar. Bu parçalardan birinin şekli kullandığınız makinenin bayonetine uyumlu olup lensinizin arkası gibidir. Bu parçayı lensinizi bağladığınız gibi makineye bağlarsınız. Bu parçadan sonra 1,2,3 gibi numaralandırılmış olan tüpleri takar (ister hepsini ister bir kısmını isterseniz tekini) sonra da üzerinde pimi bulunan diğer parçayı takarsınız. Bu parçada bulunan pim, makinenizin gövdesindeki lens takıp çıkarmak için bastığınız kilitle aynı görevi yapar. Bu son parçadan sonra lensinizi tıpkı makine gövdesine bağlar gibi tüp üzerine bağlayabilirsiniz.
Burada unutmamanız gereken şey elbette aldığınız tüpün makinenizin markasıyla uyumlu olmasıdır. Satıcıya makinenizin marka ve modeliyle ilgili bilgi vermeyi ihmal etmeyiniz.
DİKKAT: TÜP PARÇALARININ VE LENSİNİZİN SAĞLAM ŞEKİLDE YERLERİNE OTURDUKLARINDAN EMİN OLUN. AKSİ HALDE LENSİNİZ YERİNDEN ÇIKARAK DÜŞEBİLİR VE KALICI HASARLARA MARUZ KALABİLİR.

Uzatma Tüpünde Büyütme Oranı:
Bazı fotoğrafçılardan böyle bir hesaplamanın yanlış olduğunu tam sonucu vermediğini duydum. Kesin sonuç vermeyeceği konusunda bir şey diyemiyorum; fakat yakın sonuçlar vereceği ortada.
Uzatma tüplerinde büyütme oranı
TÜPÜN MM DEĞERİ / LENSİN ODAK UZAKLIĞI DEĞERİ
ile formülize ediliyor. Yani siz 50 mm bir tüpe 50 mm bir lens bağlarsanız 1:1 büyütme oranı elde etmiş olacaksınız. Bu da 10mm'lik bir objenin sensör/film üzerine yine 10mm olarak düştüğü anlamına gelir. Siz eğer 25 mm tüpe 50 mm lens takarsanız 1/2=0,5 büyütme oranına sahip olursunuz ki, bu da 10mm'lik objenin film/sensör üzerine 5mm olarak düştüğü anlamını taşır.

Bu yazımda elimden geldiği kadar uzatma tüpünün ne olduğundan, neden tercih edildiğinden ve büyütme oranından bahsetmek istedim. Bir sonraki konuda çekim aşamalarından bahseceğim.

16 Nisan 2013 Salı

MAKRO FOTOĞRAFÇILIK


Makro fotoğraflar bir objenin tüm detaylarını görmemizi sağlayan, yakın plandan çekilmiş fotoğraflardır. Makro fotoğrafların kullanım alanları hobiden tutun bilim dünyasına kadar uzanmaktadır. Kullanım alanı çok geniş bir tekniktir. Bir yusufçuk böceğinin petek yapılı gözlerini belirgin bir şekilde çekmek ya da bir yaprak üzerindeki çiğ damlasını kadraja almak için makro fotoğraf tekniklerinden yararlanılır.

Günümüzde pek çok COMPACT ve D-SLR tip makinelerde ayar kadranlarının üzerlerinde çiçekle sembolize edilmiş makro modlar mevcuttur. Dijital compact makine kullanıcılarının makro çekim için bu modun izin verdiği ayarların dışına çıkmaları pek mümkün değildir. D-SLR makinerlerde ise bu mod pek kullanışlı olmamakla beraber iş sizin beceri, kullandığınız teknik ve lenste biter.

Makro Fotoğraf Nasıl Çekilir?

Makro fotoğraf için kullanılan başlıca beş yöntemden bahsedeceğim:

1) Makro lens kullanmak:



Makro objektifler netleme mesafeleri düşük olan ve belli oranlarda büyütme kabiliyetine sahip lenslerdir. Bir lense gerçek manada "MAKRO" diyebilmemiz için bu lensin büyütme oranı 1:1 ve daha üzeri olmalıdır. Kullanım kolaylığı açısından büyük bir rahatlık sağlayacak ve en garantili yöntem olan "Makro Objektif" yönteminin dezavantajı ise fiyatlarının genel olarak yüksek oluşudur. Bir makro objektif bu işi hobi olarak yapan standart bir kullanıcı için gayet maliyetli olabilmektedir.

2) Objektifi ters bağlama yöntemi:
 Makro dünyasında amatör kullanıcıların sıklıkla başvurduğu ve maliyet açısından da bir sıkıntı yaşatmayan bu yöntemde piyasadan kolayca temin edebileceğiniz bir aparat yardımı ile lensinizi makinenize ters bağlayıp 1:1 ve üzeri büyütme sağlayabiliyorsunuz. Bu yöntem teoride kolay gibi gözükse de netleme halkasını kullanamayacağınızı ve diyaframı makine gövdesinden ayarlayamayacağınızı unutmayınız. Objektifi ters bağladığınız zaman (18-55 gibi bir lensi düşünürseniz) mm değerini azalttıkça büyütme oranınız artacak buna bağlı olarak da alan derinliği probleminiz oluşacaktır. Bir sineğin bir gözünün net diğerinin ise bulanık çıkması gibi problemler yaşayabileceksiniz.

3) Uzatma tüpü kullanmak:

Uzatma tüpleri lens ile gövde arasına takılan, lens ile makine arasındaki mesafeyi arttıran ve bu mesafe arttıkça büyütme oranının da artmasını sağlayan ekipmanlardır. Bu tüpler iki kategoride incelenirler:

a)Elektronik bağlantıya sahip tüpler:

Bu tüpler fiyat olarak pahalı olsa da elimizdeki lensi bir makro objektif gibi rahat rahat kullanmamızı sağlayan pratik çözümlerden biridir. Elektronik bağlantılı tüplerde makinemiz ile lensimizin arasına bir tüp girer; ama lensimiz ile makinemizin arasındaki elektronik bağlantı kesilmez. Bu yüzden biz de kolayca diyafram ve auto focus gibi özellikleri gövdemizden ayarlayabiliriz. Gerçi auto focus makro çekimlerde pek tavsiye edilmez; fakat diyaframı kullanabilmek gerçekten büyük bir kolaylık sağlar. Zira makro çekimde fotoğrafçının yaşadığı iki büyük sıkıntının birisi alan derinliğinin küçüklüğüne bağlı netlik sorunu, diğeri ise ışık ihtiyacının çok olmasıdır.

b) Elektronik bağlantıya sahip olmayan tüpler:

Bu tüplerin elektronik bağlantılı tüplerden farkı, lens ile makine arasında herhangi bir veri alışverişini sağlayacak elektronik bağlantıya sahip olmamalarıdır. Dolayısıyla bu tüpleri kullanırken diyafram ve auto focus (AF) yi makineden ayarlamamız mümkün değildir. Bu tüpler de ışık geçirmez ve içi boş tüpler olduklarından görüntü kalitesini etkilemezler; fakat ışık gereksinimi artar. Büyütme oranını artırdıkça objeye yakınlaşmanız gerekeceğinden belli bir yakınlıktan sonra lensiniz de gölde yapmaya başlayacak ve ek ışık kaynaklarına ihtiyaç duyacaksınız. Tüm bunlara rağmen, netlik halkasını kolayca kullanabileceğinizi ve düşük maliyetini düşündüğünüzde gerçekten güzel bir çözümdür.

Uzatma tüpü büyütme oranı= Tüp uzunluğu (mm) / Objektifin mm değeri.

4) Körük kullanımı:

Körükteki mantık uzatma tüpündeki mantığın aynısıdır. Buradaki temel fark körüğün uzunluğunun kolayca ayarlanabilmesidir.

5) Close-up filtre kullanmak:

Bu filtreler çeşitli çaplarda üretilen büyüteçlerdir. Objektifinizin filtre çapına uygun bir filtre alır objektifinize takar ve çekiminizi yapabilirsiniz. Hatta isterseniz bir kaç tane close-up filtreyi arka arkaya takabilirsiniz. Bu filtrelerin üzerlerindeki numara büyüdükçe büyütme oranları da artar. Ancak bu filtreleri kullanmak görüntü kalitesini düşürecektir.